Çocuk Hakları Sözleşmesinin 20. yılında ihmaller ve çözüm önerileri masaya yatırıldı!

Dünya Çocuk Hakları Günü’nde, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ülkemizde imzalanmasının 20. yılında sözleşme maddelerinin değerlendirildiği, “Türkiye’de çocuk haklarının uygulanması açısından neredeyiz, nerede olmalıyız?” forumunu düzenlendi. 19 Kasım Çarşamba günü İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleşen forumda pek çok önemli konuşmacı çözüm önerileri için bir araya geldi. Forumun moderatörü ise Ali İhsan Varol oldu.

Platform başkanı Avukat Figen Özbek: “Bugün çocuk hakları sözleşmesinin 20. Yılını kutluyoruz. Bu sözleşmenin imzalanması, Türkiye’deki çocuklarımızın, gelişmiş ülkelerdeki diğer çocuklar ile aynı hakları kazanması açısından çok önemlidir. Aile ve toplum ile etnik guruplar arasında gelişen olaylar çocuk için tehdit oluşturuyorsa, toplumsal sınıf farklılıkları, çocuğun eğitim, gelir ve meslek düzeyinde uçurumlar doğuruyorsa, kapatılan yuvalardan ayrılan çocuklar ile aile içinde yaşayan çocuklar takip edilemiyorsa, tutuk evlerindeki ve ceza evlerindeki çocuklar ıslah edilemeden toplum dışına itiliyorsa, çocuk işçiler ve çocuk gelinler çocukluğunu yaşamadan yitiriliyorsa, yol gösterme ve rol model olma görevini yapamıyoruz demektir. Bu amaçlar için, yıllardır çalışan, 14 sivil toplum kuruluşu, oluşturduğu platform ile çocuklarımızın güçlü sesi ve savunucusu olmayı amaçlamıştır. Çocuğun önce yoksulluktan kurtulmuş, eğitimli, sağlıklı ve haklarının bilincinde bireyler olarak yetiştirilmesi önce devletin görevidir. Sivil toplum kuruluşları ise, çocuklarımızın bu konuda sigortası olmalıdır. Bizler bunun için çalışıyoruz” dedi.

 

Aile Hukuku Derneği Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem: “Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır. Fakat medeni kanunda evlenme yaşı 13, özel durumlarda 16, çocuğa işlenen cinsel suçlarda 15 olarak kabul edilmektedir. Bu kargaşayı önlemek için platform olarak önerimiz tüm kanunlarda kişinin 18 yaşına kadar çocuk kabul edilmesidir. Çocuğun gelişmesinde anne baba birlikte sorumludur; fakat Türk hukukunda boşanma sırasında ortak velayet verilmiyor. Velayetin her iki ebeveyne de ait olması gerekmektedir. Eğitim zorunluluğu Türkiye’de ilköğretim ile sınırlı, oysa sözleşme maddesine göre eğitim zorunluluğu lise eğitimini de kapsamalıdır. Çocuğun cinsel sömürü ve suistimale karşı daha iyi korunması için hafifletici neden göz önüne alınmamalıdır. Haziran ayında getirilen yasayla cezalar ağırlaştı fakat hala yeterli değil. Ayrıca ana dilde eğitim konusunda Türkiye’nin BM Çocuk Hakları sözleşmesine koyduğu çekinceler 1994 Türkiye’si için makul sayılabilecekken bugünkü konjonktürde ve geldiğimiz noktada çekincelerin kaldırılması düşünülmelidir.”

 

İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Üyesi Avukat Seda Akço ise konuşmasında “1 milyon çocuğun çalıştığını ve bunun 650 bininin ILO tarafından çocuk işçiliğinin en kötü biçimi kabul edilen şartlarda çalışıyor” dedi. Türkiye’de çocuk haklarının korunması için yapılması gerekenleri anlatan Akço, sözleşmenin iç hukuk haline getirilmesinin, tüm anne babaların yararlanabileceği destek hizmetlerin (temel gelir, sosyal güvenlik, bakım desteği, danışmanlık, tedavi, vb.) sunuluyor olmasının, çocuğa yönelik risklerin izlenmesi ve erken müdahale edilmesini sağlayacak bir sistemin kurulmasının, bağımsız izleme ve denetleme kurumları oluşturulmasının gerektiğinden bahsetti.