MHP Lideri Devlet Bahçeli gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Siyaset
13.10.2021 - 21:11, Güncelleme:
01.09.2022 - 17:06 2129+ kez okundu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli gündeme dair açıklamalarda bulundu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Meclis Grup Toplantısı'nda gündeme dair açıklamalarda bulundu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli gündeme dair açıklamaları şöyle oldu:
"Ankara, geçtiğimiz hafta sonu göz kamaştırıcı iki toplantıya ev sahipliği yaptı.
Bunlardan birisi “Türk Gençliği Büyük Kurultayı”, diğeri de “Analar Bacılar Kurultayı”dır.
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen “Türk Gençliği Büyük Kurultayı” ile partimizin Aile, Kadın ve Engellilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından gerçekleştirilen “Analar-Bacılar Kurultayı” muazzam bir katılama sahne olmuştur.
Türk gençliği diri umuduyla, yüksek ufkuyla, heyecan ve hedef dolu tutumuyla yeni bir tarih yazmış, almasını bilenlere mesajların en görkemlisini kararlılıkla vermiştir.
Gençlerimiz milletimizin gelecek özlemidir.
Bu özlem Allah’ın izniyle büyük Türkiye ülküsünün gerçekleşmesiyle vuslata erecektir.
Merhum şairimiz Arif Nihat Asya, Türk gençliğine bakınca neler gördüğünü nasıl da güzel, nasıl da özlü anlatmıştı:
Delikanlım! İşaret aldığın gün atandan!
Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan!
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan!
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştansın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
İşte o gençlik, işte o diriliş ve yükseliş ruhundan mülhem asil duruş 9 Ekim günü Ankara’da tecessüm etmiştir.
Merhum Cemil Meriç’in söylediği üzere; “Dava irfanımızı yeniden fetheden, bugünümüzü düne bağlayan” bir gençlikle önümüze çekilen kalın perdeler birer birer yırtılıp atılacak, Türkiye büyüyüp Turan olacaktır.
Türk tarihi, hasretini çektiğimiz eski ve ölümsüz bir eserdir.
Bu eseri tekrar kaleme alacak, geleceğin tertemiz ve yaşanmamış ortamına inançla taşıyacak Türk gençliğidir.
Gençlik aydınlık çehremiz, ahlaklı çağrımız, en çevik mizacımızdır.
Bir derviş sabrıyla kozasını ören onlardır.
Açık sözlülüğün ve kalender meşrebin omurgası onlardır.
Akıl ve irade anıtı, yine merhum Cemil Meriç’in dediği gibi, tefekkür okyanusunun Barbarosları, Türk milli varlığının aşılmaz dağları onlardır.
İstifhamların kafalarda kök salmasına engel olan, kin ve nefretin kalplerde yuva yapmasına müsaade etmeyen asil Türk gençliği, bu gençliği temsilen de Milliyetçi-Ülkücü gençliktir.
Gençlerimiz milli varlığın şuuru, Türk milletinin gururudur.
Aynı şekilde Türk gençliği, ruh köküne bağlanarak zirve kulelerine çıkmayı gözüne kestiren, tevazuu elden bırakmayan, sevgi ve saygıyı kılavuz edinen, kendine has bir üslupla büyük bir irade hamulesi, yüksek bir idrak haysiyetidir.
Kim ki Türk gençliğini yok sayıyorsa, adını anmıyorsa, siyasi ve ideolojik istismarın konusu yapıyorsa, biliniz ki, karanlık, kabalık, kuraklık ve küstahlık içindedir.
Onlar soysuz bir çağdaşlığın fevkinde çağlar üstüdür.
Dönemlere hapsolanların aksine devirler üstüdür.
Bildiğiniz gibi, şöhret, şehvet ve servet kör bir labirenttir.
Burada elinde bir kandil bile olmadan dolaşmaya kalkışanlar aynısıyla dibi görünmeyen uçurumlara kanat çırpanlardır.
Gençlerimiz yeri geldi mi, sağduyu ve sorumlulukla uçurumların önüne göğsünü geren, yeri geldi mi de milli geleceği kötürüm hale sokmak için fırsat kollayan odaklara hak ettikleri şamarı indiren soylu duruştur.
Gençliğimiz yüz akımız, önü arkası kesilmeyecek akınımızdır.
Onların ihtiyaç ve taleplerini karşılamak, sitem ve şikâyetlerini çözümle kesiştirmek siyaset kurumunun ana görevidir.
Milliyetçi-Ülkücü gençlik, Türk gençliğinin kalpgahıdır.
Kökü Ötüken’de, kaynağı Issık Gölü’nde, kavgası da Türk ve İslam düşmanlarıyladır.
Bu gençlik bizim baş tacımız, medarı iftiharımızdır.
Aynı zamanda analarımız-bacılarımız dua, huzur, güven, sevgi ve saygı bağlarımızdır.
Ana hakkı iman ve insanlık hakkıdır.
Gençlerimizle birlikte yurdumun dört bir yanından teşrif ederek kurultayımıza can ve kan veren analarımıza, bacılarımıza müteşekkirim.
Biz analarımıza bakınca, bacılarımızı görünce gelecek Türk nesillerinin ayak sesini duyuyoruz.
Bu kapsamda Türk gençliği varsa analarımızın ve bacılarımızın sayesinde vardır.
İki kurultayımız da manevi olarak birbiriyle pekişmiş ve örtüşmüştür.
Dikkatlerinizi çekmek isterim ki, bugün batı dünyasına hakim olan sosyal ve ekonomik mimari, bunun yanında değerler sistemi büyük çapta tatminsizlik ve huzursuzluklara yol açmaktadır.
İnsan gün geçtikçe sadece yiyip içen, sadece diğer temel ihtiyaçların peşinden koşan, insani ve vicdani felaketlere tamamıyla sessiz kalan, niçin var olduğunu, neden yaşadığını düşünmeye fırsat bulamayacak şekilde sürüklenip giden bir felaket döngüsünün pençesindedir.
Analarımızın, bacılarımızın, gençlerimizin fedakarane mücadele ve çabasıyla bu döngü bizim semtimize bile uğramayacak, Türk-İslam medeniyeti yeni bir yükseliş hamlesiyle ayağına geçirilmek istenen prangaları kırıp atacaktır.
Bu vesileyle Milliyetçi-ülkücü gençliğinin mümtaz neferlerine, muhterem analarımıza, bacılarımıza bir kez daha teşekkür ediyor; hepsine şükranlarımı sunuyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Merhum Hocamız Prof.Dr.Erol Güngör, “İslam’ın Bugünkü Meseleleri” isimli başucu eserinde milliyetçilikle ilgili çarpıcı görüşlerinin bir kısmını paylaşmış ve şunları ifade etmişti:
“Milliyetçilik, bir dış mesele olarak göründüğü zaman yerli kültürün yabancı kültüre karşı çıkması şeklinde cereyan etmektedir.
Bir iç mesele olduğu zaman ise asıl iş memlekette milli birliğe engel olacak mahiyetteki kültürel, ekonomik ve sosyal farklılaşmaların asgariye indirilmesidir.
Milliyetçilik ilk hamlede milli birlik ve bütünlüğün kazanılması davasıdır.”
Bu düşüncelerden anlaşılacağı üzere, milliyetçilik yabancı akımlara karşı güvence, milli birlik ve dayanışma ruhunun da güvenlik duvarıdır.
Hayattan kopuk, insandan mahrum, gerçeklerden uzak bir milliyetçilik havada ve boşlukta uçuşan fikir kırıntıları gibidir.
Bizim milliyetçiliğimiz bizatihi hayatın içindedir, milletimizin vicdanındadır, Allah’ın izniyle iradesinin de tezahürü olacaktır.
Arzumuz, amacımız ve arayışımız öteden beri budur.
Milliyetçi Hareket Partisi’ne atılan iftiraların, yoğunlaşan saldırıların, yaygınlaşan küresel tahammülsüzlüklerin gelişim ve ilerleyiş rotası titizlikle okunduğu takdirde, bunların hiç birisinin tesadüfi olmadığı görülecektir.
Nevzuhur yeni bir Dünya düzeni söylem ve dayatmasının, hatta milletsiz devlet, devletsiz millet projelerinin önündeki en büyük engel milli devletler ve güçlü millet oluşumlarıdır.
Bu nedenle küresel güçler ve mütecaviz ülkeler, milli devletlerdeki yönetim iradesinin millet üstü birliklerle ve güçlerle paylaşılmasını uzun süreden beri dayatmaktadır.
Bu paylaşma, elbette ki egemen gücün lehine, mahkûm milletin aleyhine gerçekleşecektir.
Ancak, bu asimetrik etki aslında milliyetçiliğin yükselmesinin de bir dayanağıdır.
Bu itibarla küresel aktörler açısından, ülkelerdeki yükselen milliyetçiliğin kırılması; dil, din, etnik veya mezhep farklılıklarının kaşınması ve bunların üzerinden ilk etapta özerk, sonra da federal devletler oluşturulması melun bir hedef olarak her zaman güncelliğini korumuştur.
Bu hedefe öncelikle taşeronlar eliyle ulaşılması esas alınmıştır.
Bununla mündemiç CHP, HDP, İP, Deva, Gelecek Partisi ve irili ufaklı diğer zillet partileri tembihli, görevli ve taşeron siyasetin lekeli temsilcileridir.
Zillet ittifakı çözülme ve yıkım siparişini bedeli mukabilince almıştır.
Zira her şey gün gibi ortadadır, zelil siyaset simalarının kaçacak, gerçekleri inkar edecek hayası da, hali de kalmamıştır.
Egemen güçler kendi yayılmacı emelleri için milliyetçi perspektifle hareket ederken, ellerini uzattıkları ülkeler için milliyetçiliği bastırmaya, karalamaya, kötü göstermeye çalışmak gibi bir ikilemin ve tenakuzun dibindedir.
Ancak maksadı ne olursa olsun, küresel sömürünün önündeki en önemli engel milli devlet yapısı ve bu yapının temel taşı olan Milliyetçi Hareket ve Cumhur İttifakı’dır.
Başka bir deyişle, bir milletin yükselişinin müspet dayanağı milliyetçiliktir; milli kimliğin gücü de milli devletin çelik gibi sağlamlığıdır.
Küresel gelişmelerin bir figüranı, pasif bir ögesi, edilgen bir yüklenicisi değil baş aktörü olmayı hedefleyen milliyetçi fikriyat, yalnızca Türkiye’yi değil soydaşlarımızı ve müşterek kültür dairesinde yaşayan mazlum milletleri de kurtaracak muhteşem bir anlayışı temsil etmektedir.
Buradan çıkarılması gereken sonuç, çoğulcu yeni bir dünya sistemine duyulan ihtiyacın, yeni baştan kurgusu yapılması gereken uluslararası yeni bir dengenin şart olduğu gerçeğidir.
Bugün bütün insanlık, çevre sorunundan enerji sorununa, ekonomik eşitsizlikten terör sorununa, bulaşıcı hastalıklardan adalet sorunlarına kadar yüz yüze bulunduğu tehlikelerle ortak bir kaderi paylaşmaktadır.
Bu ortaklık insanlık değerlerinin, insanlık mirasının, insan olmanın onur ve şerefinin ortak paydasıdır.
Dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirebilmek, Afrika'dan Asya’ya, Avrupa’dan Amerika’ya kadar yerkürenin her köşesinde yaşayan bütün insanlık için kaçınılmaz bir amaç haline gelmelidir.
Bu anlayış, bir yönüyle Türk milliyetçilerine düşen tarihi görev ve sorumlulukları göstermektedir.
Aynı zamanda cihan imparatorluğu kurmuş olan aziz ecdadımızdan kalan yönetim mirasının da bir gereğidir.
İnsan merkezli, hak ve adalet ilkelerine müzahir, gönüllü paylaşımı ve işbirliğini amaçlayan, küresel kaynakları hakkaniyetle insanlığın istifadesine sunan yeni bir aydınlanma süreci, inanıyorum ki Türk milletinin doğrulmasıyla başlayacaktır.
Bu ümit yeşerdikçe ihanet kamçı yemiş, çifte çemiş gibi tepinmektedir.
Gelişmelerin seyrine baktığımızda, ilhamını ve sevgisini büyük Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket, devlet ve milletimizin bekası için dünden daha önemli ve kutsal bir görevle karşı karşıyadır.
Ve Cenab-ı Allah’ın izniyle bu kutlu görevi partimiz Cumhur İttifakı çatısı altında başarıyla yerine getirecektir.
İnancımız, kararlılığımız ve hedefimiz bu yöndedir.
Muhterem Arkadaşlarım,
Türkiye’nin önünü kesmek, ilerleyişini engellemek için tetikte bekleyen iç ve dış işgal cephesi, milli devletimizi, milli bekamızı, milli kimliğimizi, milli direncimizi sekteye uğratmanın hesabındadır.
Çünkü milletimizin milli ve manevi mukavemet halkalarını teker teker kırınca sonuca ulaşacaklarını, ilave olarak Türkiye’nin milli devlet yapısını harabeye dönüştüreceklerini biliyorlar ve bu yolda zehir saçıyorlar.
İşin özünde oynanan oyunun gizlenecek bir yanı kalmamıştır.
Zillet ittifakının kurduğu kumar masasında kartlar açık oynanmaktadır.
Bu masada hile vardır, desise vardır, densizlik vardır, dümencilik vardır, dalavere vardır, sahtelik vardır; hepsini geçtik hıyanetin daniskası vardır.
Görüldüğü üzere, zillet ittifakını oluşturan partiler gün aşırı birbirlerini ziyaret ediyorlar.
Birbirlerine sürekli gidip geliyorlar, yoklama yapıyorlar, hava kokluyorlar, ne var ne yok ona bakıyorlar.
Ancak arka kapıda da birbirlerine kazık atıyorlar, tuzak kuruyorlar.
Bir yapmadıkları kısırlı, pastalı, altın günleriydi; zannediyorum bu gidişle onu da gerçekleştirirler.
Toplanıp toplanıp dağılıyorlar, ne dedikleri bellidir, ne de söyledikleri nettir.
Muğlak ifadelerle gürültü ve gündem kirliliğine neden oldukları da alenen meydandadır.
Bunlar ayrıca “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” toplantıları için üçüncü defa Meclis’te bir araya gelmişlerdir.
CHP, İP, SP, DP, Gelecek Partisi ve Deva’nın temsilcileri HDP’yi masa altında tutarak sözde bir uzlaşmaya vardıklarını açıklamışlardır.
Uzlaşma, doğru hedefler üstünde olur.
Uzlaşma, dürüst ve temiz bir siyaset anlayışıyla vasat bulur.
Allah için söyleyiniz, bunların neresi dürüst, neresi düzgün, neresi temizdir?
Uzlaşmak için irade lazımdır.
CHP’nin kolonisi, ideolojik kolonu, siyasi kordunu İP’in iradesi mi vardır?
PKK’nın tutsağı, FETÖ’nün kuklası, Türk ve Türkiye düşmanlarının teşrifatçısı CHP’nin iradesi mi kalmıştır?
Teröristbaşı Duran Kalkan, CHP’yi ikaz ederek diyor ki:
“HDP’nin çıkışı, bazı CHP’liler tarafından ters yorumlanabilir; ama öyle değil. CHP’ilerin önünü açtı. Güçlendirdi. İrade kazandırdı. Bu bakımdan HDP’ye muhtaçlar.”
Bir terör örgütü elebaşı, Aziz Atatürk’ün kurduğu partiye ayar veriyor, hizaya getiriyor, aba altından sopa gösteriyor; buna karşılık bir tek CHP yöneticisi de kalkıp “ey katil sen ne diyorsun?” diyemiyor, buna cesaret dahi edemiyor.
Bize gelince yalan yanlış konuşan CHP sözcülerinin ağızlarını bıçak açmıyor.
Korkuyorlar, telaşlanıyorlar, çekiniyorlar, çünkü iradelerini ve siyasi ikballerini terör örgütlerine bağlamış durumdalar.
Bu bir zillet değil midir?
Bu bir rezalet değil midir?
Biz boşuna mı bunlara zillet diyoruz?
Biz boş yere mi bunların maskesini bir bir indiriyoruz?
HDP’li bölücü söylediğimiz okkalı sözlerin cevabını Kandil’in CHP’si veriyor.
Şu ibret verici kepazeliğe bakar mısınız?
Kendileri terör örgütünün boyunduruğuna girmişler, haberleri yok.
Kendileri mağara önlerinde gıyabi nöbete girmişler, anladıkları yok.
HDP’yi gücendirmemek, pişmiş aşa su katmamak için takmadıkları kılıf, girmedikleri kılık neredeyse kalmamış.
Hatırlarsanız, İP Başkanı, bu aralar yine il-ilçe gezen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı Fatih’e benzetmiş, Kılıçdaroğlu’na çalım atmış, ters köşeye yatırmak için hamle üstünlüğünü kazanmaya çalışmıştı.
Bir nevi anılan Belediye Başkanı CHP Genel Başkanı muamelesi görmüştü.
HDP takviyeli ve tembihli Kılıçdaroğlu da misilleme yaparak İP Başkanı’nın Cumhurbaşkanı hayallerini suya düşürmüş, mizahi ve münhal bir Başbakanlık yemiyle tufaya getirmiştir.
İP Başkanı, yeni yönetim sisteminde yer almayan bir göreve mahkum ve mecbur edilen zavallıdır.
Bunlar birbirlerini aldatmakla, kandırmakla, yüze gülüp arkadan film fırıldak çevirmekle uğraşmaktadır.
Yalan bunlardadır, iftira bunlardadır, ayak oyunu bunlardadır, samimiyetsizlik bunların alameti farikasıdır.
Şimdi de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem adında ne idüğü müphem, ne içerdiği meçhul, neyi hedeflediği meknuz bir çalışmayla meşgullerdir.
Şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merd-i kıbti gibiler.
CHP’nin 2-3 Ekim 2021 tarihinde düzenlediği Abant Toplantısı, bir bakıma zilletin tehlikeli yol haritasının kavşak noktalarını açığa vurmuştur.
Hakikaten merak ediyoruz, Abant Toplantısının tavsiyesi kimden geldi?
Kripto damar mı dayattı? Pensilvanya’dan mı talimat alındı?
Anlaşıldığı kadarıyla özerlik ve federasyon gayesi CHP’ye nüfuz etmiştir.
Bununla birlikte CHP’nin gizli gündeminde Anayasa’nın ilk dört maddesini kaldırmak esastır.
Sabıkalı bir milletvekili kalemiyle hazırlandığı anlaşılan; “Demokratik muhalefetin anayasa değişikliği için izlenmesi gereken yol haritası” Kılıçdaroğlu’nun önsözüyle kaleme alınmıştır.
Siz bakmayın bu önsözün sahibine, bunun gerisinde PKK’nın hain dokunuşu, siyasi bölücülerin iğrenç telkinleri bulunmaktadır.
CHP Genel Başkanı’na soruyorum, kıvırmadan cevap vermesini, kaçak güreşmemesini bekliyorum.
Soru 1: Anayasa’dan Atatürk’ü çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Soru 2: Anayasa’ya hakim olan Türk ismini tasfiye etmeyi planlıyor musunuz?
Soru 3: Türk vatandaşlığı kavramı yerine “Anayasal yurtseverlik”, Türkiye yerine “Ülke”, Türkiye devleti yerine “Cumhuriyet”, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yerine, “Türkiye Cumhuriyeti insanı” kavramlarının getirilmesini amaçlıyor musunuz?
Soru 4: Demokratik muhalefet diyerek TİP’i, HDP’yi yanınızda ve yörenizde görüyor, bunlara kucak açıyor musunuz?
Soru 5: Terörist Demirtaş’ı hala savunuyor, ona elçiler yolluyor musunuz?
Sayın Kılıçdaroğlu, bu sorularım gayet basittir.
Ya evet diyeceksin, ya da hayır.
Boş kağıt vermen halinde bütün sorulara evet dediğin anlaşılacaktır.
Yüreğin yetiyorsa, çiğ süt içip karın ağrısı çekmiyorsan konuş ve sorularıma cevap ver.
Korku edebiyatını bırak, siyasi cinayet işlenebilir masallarını geç, bir şey bilip de söylemiyorsan adam değilsin
CHP’nin bir milletvekilinin; “keşke Demirtaş cumhurbaşkanı seçilse” diyecek kadar gözünü ve gönlünü kararttığı herkesin bildiği bir beyanattır.
HDP’nin sözde demokratik tutum belgesiyle, CHP’nin ikinci yüzyıla çağrı beyannamesinin benzerliğini iddia eden de CHP’li bir milletvekiliydi.
Bugünkü CHP yönetimi, HDP’nin oyun uşağı haline gelmiş, yapboz tahtasına dönüşmüştür.
Bugünkü CHP yönetimi, Gazi Mustafa Kemal’in hatıra ve emanetleriyle yollarını kapanmamak üzere ayırmıştır.
Bugünkü CHP yönetimi, PKK’yla ittifak tüneline girmiş, HDP’yle bölücülüğün gergefinde işlenmiştir.
İP ise bunların proje süsüne, zillet mezesine dönüşmüştür.
Değerli Arkadaşlarım,
10 Ekim 2021 Pazar günü, Suriye’nin Azez’e bağlı Mare ilçesinden gelen acı bir haberle sarsıldık.
Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi’nde vatan evlatlarımız şehit düştüler.
PKK/YPG’li teröristler tarafından Tel Rıfat’tan fırlatılan tanksavar roketler kahraman özel hareket polislerimize isabet etmiştir.
Partimizin Adıyaman Merkez İlçe Başkanı Mehmet Doğan arkadaşımızın evladı Fatih Doğan kardeşimizle Elazığlı Cihat Şahin kardeşimiz maalesef şehit düşmüş, iki kahraman özel harekat polisimiz de yaralanmıştır.
Yine geçtiğimiz Perşembe günü, Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi’nde hainler tarafından yapılan hunhar saldırıda Samsunlu Deniz Piyade Sözleşmeli Erimiz Tayfun Özköse şehit olmuştur.
Elbette acımız büyüktür, ama sorulacak hesabımız da büyüktür.
Kahraman kardeşlerimin şehadetleri mübarek olsun.
Allah rahmetiyle muamele etsin inşallah.
Ailelerinin, silah ve mesai arkadaşlarının, milletimizin ve hepimizin başı sağ olsun.
Ayrıca şu anda tedavi altında tutulan kardeşlerime de şifalar diliyorum.
Kılıçdaroğlu taziye mesajı yayınlamıştır, ne var ki özne yoktur, saldırıyı kimin yaptığına dair en ufak bir ibare görülmemektedir.
Sayın Kılıçdaroğlu, ‘onlar bize mi saldıracaklar’ dediğin PKK/YPG’li şerefsizler vatan evlatlarının kanına girmişlerdir.
Korkma itiraf et, PKK’ya tek bir laf et, kaygılanma, bu seni sadece ve sadece insan yapar, milletimizin derdiyle dertlenen bir siyasetçi yapar.
CHP böyle de, HDP nasıl peki?
Özellikle iki gündür takip ediyorum, YPG/PKK’yı kınayan tek bir mesajlarını duymadım, aranızda duyanınız oldu mu?
Milli acılarımızı paylaşan numune de olsa tek bir açıklamalarına şahit olanınız var mı?
Kitabın ortasından konuşuyorum, HDP’yle ortaklık, şehitlerimizin kanının, analarımızın gözyaşlarının dökülmesine alçakça hizmettir.
HDP’yle gelecek planlamak, siyaset denkleminde buluşmak Türk milletini kundaklamak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü kurcalamaktır.
CHP ile İP işte böylesi bir tezgahın gönüllü müdavimleridir.
Bunlar yüz karasıdır, yürek sızıdır, demokrasi infazcısıdır.
Pazar günü gerçekleştirdiğimiz “Analar-Bacılar Kurultay”ında HDP’nin kapatılmasına yönelik ifadelerim, emperyalizmin ve terörizmin maşalarını anlaşılan epey rahatsız etmiş.
Halbuki rahatsız olmasalar üzülürdüm, kendi kendime durum musahabesi yapardım.
Onları yalnızca rahatsız etmeyeceğiz, iki dünyada da ellerimizle yakalarından tutacağız.
Bana cevap vermişler ve demişler ki: “Açılmamak üzere kapatman gereken senin kin ve nefret kusan ağzındır.”
Siz bunu gidin de HDP’nin Diyarbakır İl Başkanlığı’nın önünde evlat nöbetine giren cesur analara söyleyin de görelim.
Bu bölücü ahmaklar nerede yaşıyorlar, hadiselere nereden bakıyorlar bilemiyorum, ama benim ağzımı kapatacak bir babayiğit henüz anasının karnından doğmadı.
Kapanması ve kapatılması gereken terörün siyaset uzantısıdır.
Şehitlerimizin kanlılarına sessiz kalırsak, canilerin suikastlarını alttan alırsak, bölücü ve terör faaliyetlerini aman sen de diyerek görmezden gelirsek, onurumuzla birlikte şerefimizi kaybetmiş oluruz.
Biz şehitlerin hesabını soracak millet iradesinin temsilcileriyiz.
Biz ihanetin kafasını ezecek, milli varlığımıza ve egemenlik haklarımıza can pahasına sahip çıkacak millet kudretiyiz.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Biz Cumhur İttifakı’yız.
Herkes şerefi kadar, ederi kadar, haysiyet ve namusu kadar konuşursa, karşımızda siyasi bölücülerden, terör işbirlikçilerden ağzını açıp da bir sey söylemeye kimsenin hakkı olamaz.
PKK/YPG tanksavar kullanıyor, güdümlü füze kullanıyor, envaı çeşit ve teknolojik düzeyi yüksek silahlara sahip bulunuyor.
Bu silahları hangi odaklar veriyor?
Teröristleri kimler eğitiyor, kimler donatıyor, hangi dost ve müttefik görünümlü ülkeler silahlandırıp üzerimize kışkırtıyor?
ABD yönetimi, Türkiye’nin Suriye’deki varlığını ulusal çıkarı için olağanüstü tehdit olarak değerlendiriyormuş.
Biliniz ki, karşımızdaki terazi milli sıkleti çekemez, artık böyle gelse de bu şekilde gidemez.
Müttefik olduğumuz bir ülkenin PKK kamplarında aradığı nedir?
Suriye’nin kuzey doğusunda yaptıkları nasıl izah edilmelidir?
Tehdidin adını doğru koymak geldiğimiz bu aşamada zorunluluktur.
Tehdit Türkiye’nin Suriye’deki varlığı değil, ABD’nin cinayet planları, ihanet senaryoları, terör örgütüyle eylem ve emel birlikteliği içine girmesidir.
Buna dostluk diyen varsa beri gelsin, böyle dostluk düşman başınadır.
Biraz önce de temas ettiğim gibi, milli devleti ve milli hassasiyetleri köreltmek için bir kampanya devrededir ve bu çerçevede ABD operasyon üstüne operasyon yapmaktadır.
Mızrağın çuvala sığması mümkün değildir.
ABD’nin besili canavarı DEAŞ, 8 Ekim Cuma günü, Afganistan’ın Kunduz vilayetindeki bir camiye dehşet veren bombalı saldırıda bulunmuş, çok sayıda din kardeşimizi katletmiş ve yaralamıştır.
Bu kanlı olay Afganistan’ın henüz durulmamış ve dengeye kavuşmamış devlet ve toplum hayatını çok ciddi ölçülerde sarsmıştır.
Dost ve kardeş ülke Afganistan’a taziyelerimi iletiyor, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum.
Camiye bomba atmak inanılması mümkün olmayan ve ifadesi bulunamayacak bir vandallık, bir şeytanlıktır.
ABD yönetimi, Türkiye’nin DEAŞ’la mücadeleye zarar verdiğini ileri sürüyor.
Bu haksız ve hasmane iddianın ne denli asılsız, ne kadar temelsiz olduğunu en iyi onlar biliyor.
Biliyorlar, ama itiraf edemiyorlar, çünkü işlerine öyle gelmiyor.
NATO üyesi olup DEAŞ’a karşı en çok mücadele veren, en çok bedel ödeyen ülke Türkiye’dir.
PKK’ya silah veren bellidir, Mehmetlerimizin, polislerimizin şehadetine çanak tutanlar bellidir.
DEAŞ’ı, YPG’yi, PKK’yı kiralık tetikçi olarak kullananlar gün gibi karşımızdadır.
Ve bunların dost olması, müttefiklik söylemleri eşyanın tabiatına aykırıdır.
Dost dediklerimiz, adam olacak, mert olacak, hesapsız olacak, saygılı olacak, onurlu olacak, dürüst olacak, kendi çıkarlarını kolladıkları kadar bizim de çıkarlarımızı kollayacaklar.
Terörle mücadelemizin önüne kim bariyer dikiyorsa, yolumuza kimler hendek kazıyorsa, egemenlik haklarımıza kim diş biliyor ve hançer sallıyorsa, işte onlar Türklüğün varlığına, Türkiye’nin bin yıllık kardeşlik müktesebatına kuyu kazan, Anadolu’dan çıkarılmamızın düşünü kuran ehli saliptir, öyle ki şehadet pahasına da olsa alayına birden direnmek farz-ı kifayedir, boynumuzun yegane borcudur.
Değerli Arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket, herkesin istediği ve arzuladığı gibi tanımlayabileceği, bir şablona sokabileceği bir parti değildir.
Partimizin şerefli siyasi geçmişi, değişmeyen ilke ve inançları, kırılmaya uğramadan bugünlere taşınan siyasi çizgisi aziz milletimiz tarafından çok iyi bilinmektedir.
Bizim devletle, Cumhuriyetle, milletle ve ortak değerlerle hiçbir devirde sorunumuz olmamıştır.
Bunlara yönelik tehdit ve tehlikelerle ise her zaman sorunumuz olmuştur, bundan böyle de olacaktır.
Biz bu hüviyetimizle alnı açık, başı dik olarak büyük Türk milletinin hizmetindeyiz.
Türkiye’nin sorunlarına bakış açımızı ve hareket tarzımızı belirleyen temel düşüncelerin kaynağı budur.
Bu konularda hiç kimsenin rehberliğine, uyarısına veya yol göstericiliğine ihtiyacımız yoktur.
Değerleri çatıştırarak siyasi geleceğini kurtarmaya çalışanların, cepheleşmeleri siyasi varlık sebebi olarak görenlerin ve gerilim ortamından beslenenlerin şu hususu çok iyi anlamaları gerekmektedir:
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin milli birliğinin, toplumsal huzurunun, dayanışma ruhunun temel harcı, en emin güvencesidir.
Türkiye’yi kamplara ayırarak çatışma ortamına davetiye çıkaranlara geçit vermeyecek yegâne siyasi güç Milliyetçi Hareket Partisi ile yaprağın dahi kımıldamadığı en ağır ve ümitsiz şartlarda fikri namus imtihanından şerefle geçmiş olan Türk milliyetçileridir.
Gelişmeler, geçmişte yaşanmış olan kısır ve gergin tartışmaların önümüzdeki dönemde yoğunlaşacağının işaretlerini vermektedir.
Biz bu tartışmalara Cumhur İttifakı olarak karşı koyacağız.
Türkiye’de, etnik bölücülüğe statü ve kimlik kazandırmak maksadıyla devreye giren zillet ittifakının hesaplarını elbette tarumar edeceğiz.
Anadilde eğitim,
Devlet yapısının yeni esaslara bağlanması,
Anayasal teminat altında yeni bir ortaklık devleti kurulması,
Türkiye’nin idari yapısının yeniden düzenlenmesi,
Genel siyasi af ve İmralı canisine özgürlük talepleri,
Etnik kimliklerle bölücü siyasetin kızışması ve yoğunlaşması karşısında Cumhur İttifakı olarak tek nefes, tek bilek, tek yürek olacağız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlığı üzerinden polemik yaparak, yalan ve tezviratları yayarak aşağıların da aşağısına düşenlere and olsun itibar etmeyeceğiz.
Bugün Türkiye’nin karşısına çıkartılan güvenlik ve bölücülük sorunu, özü itibariyle bir demokratik hak talebi, bireysel özgürlük, çoğulcu demokrasi ve siyasal katılım sorunu değildir.
Bu sorun, etnik bölünmeyi amaçlayan silahlı terör sorunudur.
Türkiye’de farklı kökene mensup vatandaşlarımızın tümünü kapsayan bir sorun değil, tahrik ve terörün beslediği bir siyasi ayrılıkçılık sorunudur.
Bölücü mihrakların nihai hedefi, Türk milletinin kardeşliği, devletin kuruluş esasları, siyasi yapısı, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüdür.
Çok kültürlülük, mozaik edebiyatı, Anayasal yurtseverlik, demokratikleşmenin ve çağdaşlaşmanın gereği gibi klişeler, bu hain emellerin maskesi, bölücülük ticaretinin ambalajlarıdır.
Bu gerçekler ortadayken, etnik bölücülük ve siyasi ayrılıkçılık sorununa, meşru bir kimlik, hak ve özgürlük sorunu etiketinin yapıştırılmasının yegane amacı, sorunun bu şekilde tanımından hareketle çözüm esaslarının da siyasi bir zemine oturtulmasıdır.
Yapılmak istenen, etnik bölücülüğün siyasi bir sorun olarak siyasi süreçlerle çözümü için uygun bir ortam yaratılması, bunun siyasi ve toplumsal altyapısının hazırlanmasıdır.
Bu siyasi senaryonun sahneye konulması mümkün olabilirse, PKK’nın siyasi talepleri ve eylem planı, bu süreçte demokratik ittifak platformu haline getirilecektir.
CHP’nin hedefi budur, İP’in hedefi budur, HDP’nin hedefi budur, siyasi hayatı döneklikle geçenlerin gayeleri budur.
Devletimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde verilen muhteşem bir bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi ile aziz milletimizin iradesiyle kurulmuştur.
Büyük milletimizin değer ve ülküleri ise 98 yıl boyunca varlığında ruh ve anlam bulduğu Cumhuriyetimizin himayesi ve koruması altında şekillenmiş ve yükselmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’de birlik ve beraberlik içerisinde toplumsal barışın, refahın, huzurun ve güven ortamının kalıcı olarak tesis edilmesini arzulamaktadır.
Bu hedefe ise demokratik rejimin bütün kurum ve kuralları ile sağlıklı işleyebilmesi şartıyla, demokrasiyi özümsemiş bir kavrayışla, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vasıtasıyla ulaşılacağına inanıyoruz.
Milletin temsili ve devletin korunmasında, bu iki vazgeçilmez değerin birbirini tamamlayarak mutabakatında üzerine düşen her sorumluluğu yerine getirmeye kararlı olan Cumhur İttifakı için yüksek hedeflere ulaşmak bir milli görev ve vatan borcudur.
Hiç kimse boş yere hayal kurmasın, boşuna heveslenmesin.
Bu millet biziz, bu devlet biziz, bu vatan biziz, istikbalin mimarı da bizler olacağız.
Türkiye’nin geleceğinin en büyük teminatı, cepheleşme, kamplaşma ve kutuplaşmalara son vermek, terörün kökünü kazımak, ortak milli ve manevi değerler etrafında birleşmek, kenetlenmek ve kucaklaşmaktır.
Bizim gönlümüzde herkese yer vardır.
Bizim muhabbetimiz her insanımızı kavramaya ve kuşatmaya yetecektir.
Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğini her mülahazanın üstünde tutuyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruluş ilkeleri, siyasi yapısı ve milli ve manevi değerleriyle sonsuza kadar yaşatmaya ve bu uğurda gerekiyorsa her bedeli seve seve ödemeye hazırız, buna da yeminliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle muhterem heyetinizi hürmetle selamlıyor, Meclis çalışmalarınızda üstün başarılar diliyorum."
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Meclis Grup Toplantısı'nda gündeme dair açıklamalarda bulundu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli gündeme dair açıklamaları şöyle oldu:
"Ankara, geçtiğimiz hafta sonu göz kamaştırıcı iki toplantıya ev sahipliği yaptı.
Bunlardan birisi “Türk Gençliği Büyük Kurultayı”, diğeri de “Analar Bacılar Kurultayı”dır.
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen “Türk Gençliği Büyük Kurultayı” ile partimizin Aile, Kadın ve Engellilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından gerçekleştirilen “Analar-Bacılar Kurultayı” muazzam bir katılama sahne olmuştur.
Türk gençliği diri umuduyla, yüksek ufkuyla, heyecan ve hedef dolu tutumuyla yeni bir tarih yazmış, almasını bilenlere mesajların en görkemlisini kararlılıkla vermiştir.
Gençlerimiz milletimizin gelecek özlemidir.
Bu özlem Allah’ın izniyle büyük Türkiye ülküsünün gerçekleşmesiyle vuslata erecektir.
Merhum şairimiz Arif Nihat Asya, Türk gençliğine bakınca neler gördüğünü nasıl da güzel, nasıl da özlü anlatmıştı:
Delikanlım! İşaret aldığın gün atandan!
Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan!
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan!
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştansın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
İşte o gençlik, işte o diriliş ve yükseliş ruhundan mülhem asil duruş 9 Ekim günü Ankara’da tecessüm etmiştir.
Merhum Cemil Meriç’in söylediği üzere; “Dava irfanımızı yeniden fetheden, bugünümüzü düne bağlayan” bir gençlikle önümüze çekilen kalın perdeler birer birer yırtılıp atılacak, Türkiye büyüyüp Turan olacaktır.
Türk tarihi, hasretini çektiğimiz eski ve ölümsüz bir eserdir.
Bu eseri tekrar kaleme alacak, geleceğin tertemiz ve yaşanmamış ortamına inançla taşıyacak Türk gençliğidir.
Gençlik aydınlık çehremiz, ahlaklı çağrımız, en çevik mizacımızdır.
Bir derviş sabrıyla kozasını ören onlardır.
Açık sözlülüğün ve kalender meşrebin omurgası onlardır.
Akıl ve irade anıtı, yine merhum Cemil Meriç’in dediği gibi, tefekkür okyanusunun Barbarosları, Türk milli varlığının aşılmaz dağları onlardır.
İstifhamların kafalarda kök salmasına engel olan, kin ve nefretin kalplerde yuva yapmasına müsaade etmeyen asil Türk gençliği, bu gençliği temsilen de Milliyetçi-Ülkücü gençliktir.
Gençlerimiz milli varlığın şuuru, Türk milletinin gururudur.
Aynı şekilde Türk gençliği, ruh köküne bağlanarak zirve kulelerine çıkmayı gözüne kestiren, tevazuu elden bırakmayan, sevgi ve saygıyı kılavuz edinen, kendine has bir üslupla büyük bir irade hamulesi, yüksek bir idrak haysiyetidir.
Kim ki Türk gençliğini yok sayıyorsa, adını anmıyorsa, siyasi ve ideolojik istismarın konusu yapıyorsa, biliniz ki, karanlık, kabalık, kuraklık ve küstahlık içindedir.
Onlar soysuz bir çağdaşlığın fevkinde çağlar üstüdür.
Dönemlere hapsolanların aksine devirler üstüdür.
Bildiğiniz gibi, şöhret, şehvet ve servet kör bir labirenttir.
Burada elinde bir kandil bile olmadan dolaşmaya kalkışanlar aynısıyla dibi görünmeyen uçurumlara kanat çırpanlardır.
Gençlerimiz yeri geldi mi, sağduyu ve sorumlulukla uçurumların önüne göğsünü geren, yeri geldi mi de milli geleceği kötürüm hale sokmak için fırsat kollayan odaklara hak ettikleri şamarı indiren soylu duruştur.
Gençliğimiz yüz akımız, önü arkası kesilmeyecek akınımızdır.
Onların ihtiyaç ve taleplerini karşılamak, sitem ve şikâyetlerini çözümle kesiştirmek siyaset kurumunun ana görevidir.
Milliyetçi-Ülkücü gençlik, Türk gençliğinin kalpgahıdır.
Kökü Ötüken’de, kaynağı Issık Gölü’nde, kavgası da Türk ve İslam düşmanlarıyladır.
Bu gençlik bizim baş tacımız, medarı iftiharımızdır.
Aynı zamanda analarımız-bacılarımız dua, huzur, güven, sevgi ve saygı bağlarımızdır.
Ana hakkı iman ve insanlık hakkıdır.
Gençlerimizle birlikte yurdumun dört bir yanından teşrif ederek kurultayımıza can ve kan veren analarımıza, bacılarımıza müteşekkirim.
Biz analarımıza bakınca, bacılarımızı görünce gelecek Türk nesillerinin ayak sesini duyuyoruz.
Bu kapsamda Türk gençliği varsa analarımızın ve bacılarımızın sayesinde vardır.
İki kurultayımız da manevi olarak birbiriyle pekişmiş ve örtüşmüştür.
Dikkatlerinizi çekmek isterim ki, bugün batı dünyasına hakim olan sosyal ve ekonomik mimari, bunun yanında değerler sistemi büyük çapta tatminsizlik ve huzursuzluklara yol açmaktadır.
İnsan gün geçtikçe sadece yiyip içen, sadece diğer temel ihtiyaçların peşinden koşan, insani ve vicdani felaketlere tamamıyla sessiz kalan, niçin var olduğunu, neden yaşadığını düşünmeye fırsat bulamayacak şekilde sürüklenip giden bir felaket döngüsünün pençesindedir.
Analarımızın, bacılarımızın, gençlerimizin fedakarane mücadele ve çabasıyla bu döngü bizim semtimize bile uğramayacak, Türk-İslam medeniyeti yeni bir yükseliş hamlesiyle ayağına geçirilmek istenen prangaları kırıp atacaktır.
Bu vesileyle Milliyetçi-ülkücü gençliğinin mümtaz neferlerine, muhterem analarımıza, bacılarımıza bir kez daha teşekkür ediyor; hepsine şükranlarımı sunuyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Merhum Hocamız Prof.Dr.Erol Güngör, “İslam’ın Bugünkü Meseleleri” isimli başucu eserinde milliyetçilikle ilgili çarpıcı görüşlerinin bir kısmını paylaşmış ve şunları ifade etmişti:
“Milliyetçilik, bir dış mesele olarak göründüğü zaman yerli kültürün yabancı kültüre karşı çıkması şeklinde cereyan etmektedir.
Bir iç mesele olduğu zaman ise asıl iş memlekette milli birliğe engel olacak mahiyetteki kültürel, ekonomik ve sosyal farklılaşmaların asgariye indirilmesidir.
Milliyetçilik ilk hamlede milli birlik ve bütünlüğün kazanılması davasıdır.”
Bu düşüncelerden anlaşılacağı üzere, milliyetçilik yabancı akımlara karşı güvence, milli birlik ve dayanışma ruhunun da güvenlik duvarıdır.
Hayattan kopuk, insandan mahrum, gerçeklerden uzak bir milliyetçilik havada ve boşlukta uçuşan fikir kırıntıları gibidir.
Bizim milliyetçiliğimiz bizatihi hayatın içindedir, milletimizin vicdanındadır, Allah’ın izniyle iradesinin de tezahürü olacaktır.
Arzumuz, amacımız ve arayışımız öteden beri budur.
Milliyetçi Hareket Partisi’ne atılan iftiraların, yoğunlaşan saldırıların, yaygınlaşan küresel tahammülsüzlüklerin gelişim ve ilerleyiş rotası titizlikle okunduğu takdirde, bunların hiç birisinin tesadüfi olmadığı görülecektir.
Nevzuhur yeni bir Dünya düzeni söylem ve dayatmasının, hatta milletsiz devlet, devletsiz millet projelerinin önündeki en büyük engel milli devletler ve güçlü millet oluşumlarıdır.
Bu nedenle küresel güçler ve mütecaviz ülkeler, milli devletlerdeki yönetim iradesinin millet üstü birliklerle ve güçlerle paylaşılmasını uzun süreden beri dayatmaktadır.
Bu paylaşma, elbette ki egemen gücün lehine, mahkûm milletin aleyhine gerçekleşecektir.
Ancak, bu asimetrik etki aslında milliyetçiliğin yükselmesinin de bir dayanağıdır.
Bu itibarla küresel aktörler açısından, ülkelerdeki yükselen milliyetçiliğin kırılması; dil, din, etnik veya mezhep farklılıklarının kaşınması ve bunların üzerinden ilk etapta özerk, sonra da federal devletler oluşturulması melun bir hedef olarak her zaman güncelliğini korumuştur.
Bu hedefe öncelikle taşeronlar eliyle ulaşılması esas alınmıştır.
Bununla mündemiç CHP, HDP, İP, Deva, Gelecek Partisi ve irili ufaklı diğer zillet partileri tembihli, görevli ve taşeron siyasetin lekeli temsilcileridir.
Zillet ittifakı çözülme ve yıkım siparişini bedeli mukabilince almıştır.
Zira her şey gün gibi ortadadır, zelil siyaset simalarının kaçacak, gerçekleri inkar edecek hayası da, hali de kalmamıştır.
Egemen güçler kendi yayılmacı emelleri için milliyetçi perspektifle hareket ederken, ellerini uzattıkları ülkeler için milliyetçiliği bastırmaya, karalamaya, kötü göstermeye çalışmak gibi bir ikilemin ve tenakuzun dibindedir.
Ancak maksadı ne olursa olsun, küresel sömürünün önündeki en önemli engel milli devlet yapısı ve bu yapının temel taşı olan Milliyetçi Hareket ve Cumhur İttifakı’dır.
Başka bir deyişle, bir milletin yükselişinin müspet dayanağı milliyetçiliktir; milli kimliğin gücü de milli devletin çelik gibi sağlamlığıdır.
Küresel gelişmelerin bir figüranı, pasif bir ögesi, edilgen bir yüklenicisi değil baş aktörü olmayı hedefleyen milliyetçi fikriyat, yalnızca Türkiye’yi değil soydaşlarımızı ve müşterek kültür dairesinde yaşayan mazlum milletleri de kurtaracak muhteşem bir anlayışı temsil etmektedir.
Buradan çıkarılması gereken sonuç, çoğulcu yeni bir dünya sistemine duyulan ihtiyacın, yeni baştan kurgusu yapılması gereken uluslararası yeni bir dengenin şart olduğu gerçeğidir.
Bugün bütün insanlık, çevre sorunundan enerji sorununa, ekonomik eşitsizlikten terör sorununa, bulaşıcı hastalıklardan adalet sorunlarına kadar yüz yüze bulunduğu tehlikelerle ortak bir kaderi paylaşmaktadır.
Bu ortaklık insanlık değerlerinin, insanlık mirasının, insan olmanın onur ve şerefinin ortak paydasıdır.
Dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirebilmek, Afrika'dan Asya’ya, Avrupa’dan Amerika’ya kadar yerkürenin her köşesinde yaşayan bütün insanlık için kaçınılmaz bir amaç haline gelmelidir.
Bu anlayış, bir yönüyle Türk milliyetçilerine düşen tarihi görev ve sorumlulukları göstermektedir.
Aynı zamanda cihan imparatorluğu kurmuş olan aziz ecdadımızdan kalan yönetim mirasının da bir gereğidir.
İnsan merkezli, hak ve adalet ilkelerine müzahir, gönüllü paylaşımı ve işbirliğini amaçlayan, küresel kaynakları hakkaniyetle insanlığın istifadesine sunan yeni bir aydınlanma süreci, inanıyorum ki Türk milletinin doğrulmasıyla başlayacaktır.
Bu ümit yeşerdikçe ihanet kamçı yemiş, çifte çemiş gibi tepinmektedir.
Gelişmelerin seyrine baktığımızda, ilhamını ve sevgisini büyük Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket, devlet ve milletimizin bekası için dünden daha önemli ve kutsal bir görevle karşı karşıyadır.
Ve Cenab-ı Allah’ın izniyle bu kutlu görevi partimiz Cumhur İttifakı çatısı altında başarıyla yerine getirecektir.
İnancımız, kararlılığımız ve hedefimiz bu yöndedir.
Muhterem Arkadaşlarım,
Türkiye’nin önünü kesmek, ilerleyişini engellemek için tetikte bekleyen iç ve dış işgal cephesi, milli devletimizi, milli bekamızı, milli kimliğimizi, milli direncimizi sekteye uğratmanın hesabındadır.
Çünkü milletimizin milli ve manevi mukavemet halkalarını teker teker kırınca sonuca ulaşacaklarını, ilave olarak Türkiye’nin milli devlet yapısını harabeye dönüştüreceklerini biliyorlar ve bu yolda zehir saçıyorlar.
İşin özünde oynanan oyunun gizlenecek bir yanı kalmamıştır.
Zillet ittifakının kurduğu kumar masasında kartlar açık oynanmaktadır.
Bu masada hile vardır, desise vardır, densizlik vardır, dümencilik vardır, dalavere vardır, sahtelik vardır; hepsini geçtik hıyanetin daniskası vardır.
Görüldüğü üzere, zillet ittifakını oluşturan partiler gün aşırı birbirlerini ziyaret ediyorlar.
Birbirlerine sürekli gidip geliyorlar, yoklama yapıyorlar, hava kokluyorlar, ne var ne yok ona bakıyorlar.
Ancak arka kapıda da birbirlerine kazık atıyorlar, tuzak kuruyorlar.
Bir yapmadıkları kısırlı, pastalı, altın günleriydi; zannediyorum bu gidişle onu da gerçekleştirirler.
Toplanıp toplanıp dağılıyorlar, ne dedikleri bellidir, ne de söyledikleri nettir.
Muğlak ifadelerle gürültü ve gündem kirliliğine neden oldukları da alenen meydandadır.
Bunlar ayrıca “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” toplantıları için üçüncü defa Meclis’te bir araya gelmişlerdir.
CHP, İP, SP, DP, Gelecek Partisi ve Deva’nın temsilcileri HDP’yi masa altında tutarak sözde bir uzlaşmaya vardıklarını açıklamışlardır.
Uzlaşma, doğru hedefler üstünde olur.
Uzlaşma, dürüst ve temiz bir siyaset anlayışıyla vasat bulur.
Allah için söyleyiniz, bunların neresi dürüst, neresi düzgün, neresi temizdir?
Uzlaşmak için irade lazımdır.
CHP’nin kolonisi, ideolojik kolonu, siyasi kordunu İP’in iradesi mi vardır?
PKK’nın tutsağı, FETÖ’nün kuklası, Türk ve Türkiye düşmanlarının teşrifatçısı CHP’nin iradesi mi kalmıştır?
Teröristbaşı Duran Kalkan, CHP’yi ikaz ederek diyor ki:
“HDP’nin çıkışı, bazı CHP’liler tarafından ters yorumlanabilir; ama öyle değil. CHP’ilerin önünü açtı. Güçlendirdi. İrade kazandırdı. Bu bakımdan HDP’ye muhtaçlar.”
Bir terör örgütü elebaşı, Aziz Atatürk’ün kurduğu partiye ayar veriyor, hizaya getiriyor, aba altından sopa gösteriyor; buna karşılık bir tek CHP yöneticisi de kalkıp “ey katil sen ne diyorsun?” diyemiyor, buna cesaret dahi edemiyor.
Bize gelince yalan yanlış konuşan CHP sözcülerinin ağızlarını bıçak açmıyor.
Korkuyorlar, telaşlanıyorlar, çekiniyorlar, çünkü iradelerini ve siyasi ikballerini terör örgütlerine bağlamış durumdalar.
Bu bir zillet değil midir?
Bu bir rezalet değil midir?
Biz boşuna mı bunlara zillet diyoruz?
Biz boş yere mi bunların maskesini bir bir indiriyoruz?
HDP’li bölücü söylediğimiz okkalı sözlerin cevabını Kandil’in CHP’si veriyor.
Şu ibret verici kepazeliğe bakar mısınız?
Kendileri terör örgütünün boyunduruğuna girmişler, haberleri yok.
Kendileri mağara önlerinde gıyabi nöbete girmişler, anladıkları yok.
HDP’yi gücendirmemek, pişmiş aşa su katmamak için takmadıkları kılıf, girmedikleri kılık neredeyse kalmamış.
Hatırlarsanız, İP Başkanı, bu aralar yine il-ilçe gezen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı Fatih’e benzetmiş, Kılıçdaroğlu’na çalım atmış, ters köşeye yatırmak için hamle üstünlüğünü kazanmaya çalışmıştı.
Bir nevi anılan Belediye Başkanı CHP Genel Başkanı muamelesi görmüştü.
HDP takviyeli ve tembihli Kılıçdaroğlu da misilleme yaparak İP Başkanı’nın Cumhurbaşkanı hayallerini suya düşürmüş, mizahi ve münhal bir Başbakanlık yemiyle tufaya getirmiştir.
İP Başkanı, yeni yönetim sisteminde yer almayan bir göreve mahkum ve mecbur edilen zavallıdır.
Bunlar birbirlerini aldatmakla, kandırmakla, yüze gülüp arkadan film fırıldak çevirmekle uğraşmaktadır.
Yalan bunlardadır, iftira bunlardadır, ayak oyunu bunlardadır, samimiyetsizlik bunların alameti farikasıdır.
Şimdi de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem adında ne idüğü müphem, ne içerdiği meçhul, neyi hedeflediği meknuz bir çalışmayla meşgullerdir.
Şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merd-i kıbti gibiler.
CHP’nin 2-3 Ekim 2021 tarihinde düzenlediği Abant Toplantısı, bir bakıma zilletin tehlikeli yol haritasının kavşak noktalarını açığa vurmuştur.
Hakikaten merak ediyoruz, Abant Toplantısının tavsiyesi kimden geldi?
Kripto damar mı dayattı? Pensilvanya’dan mı talimat alındı?
Anlaşıldığı kadarıyla özerlik ve federasyon gayesi CHP’ye nüfuz etmiştir.
Bununla birlikte CHP’nin gizli gündeminde Anayasa’nın ilk dört maddesini kaldırmak esastır.
Sabıkalı bir milletvekili kalemiyle hazırlandığı anlaşılan; “Demokratik muhalefetin anayasa değişikliği için izlenmesi gereken yol haritası” Kılıçdaroğlu’nun önsözüyle kaleme alınmıştır.
Siz bakmayın bu önsözün sahibine, bunun gerisinde PKK’nın hain dokunuşu, siyasi bölücülerin iğrenç telkinleri bulunmaktadır.
CHP Genel Başkanı’na soruyorum, kıvırmadan cevap vermesini, kaçak güreşmemesini bekliyorum.
Soru 1: Anayasa’dan Atatürk’ü çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Soru 2: Anayasa’ya hakim olan Türk ismini tasfiye etmeyi planlıyor musunuz?
Soru 3: Türk vatandaşlığı kavramı yerine “Anayasal yurtseverlik”, Türkiye yerine “Ülke”, Türkiye devleti yerine “Cumhuriyet”, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yerine, “Türkiye Cumhuriyeti insanı” kavramlarının getirilmesini amaçlıyor musunuz?
Soru 4: Demokratik muhalefet diyerek TİP’i, HDP’yi yanınızda ve yörenizde görüyor, bunlara kucak açıyor musunuz?
Soru 5: Terörist Demirtaş’ı hala savunuyor, ona elçiler yolluyor musunuz?
Sayın Kılıçdaroğlu, bu sorularım gayet basittir.
Ya evet diyeceksin, ya da hayır.
Boş kağıt vermen halinde bütün sorulara evet dediğin anlaşılacaktır.
Yüreğin yetiyorsa, çiğ süt içip karın ağrısı çekmiyorsan konuş ve sorularıma cevap ver.
Korku edebiyatını bırak, siyasi cinayet işlenebilir masallarını geç, bir şey bilip de söylemiyorsan adam değilsin
CHP’nin bir milletvekilinin; “keşke Demirtaş cumhurbaşkanı seçilse” diyecek kadar gözünü ve gönlünü kararttığı herkesin bildiği bir beyanattır.
HDP’nin sözde demokratik tutum belgesiyle, CHP’nin ikinci yüzyıla çağrı beyannamesinin benzerliğini iddia eden de CHP’li bir milletvekiliydi.
Bugünkü CHP yönetimi, HDP’nin oyun uşağı haline gelmiş, yapboz tahtasına dönüşmüştür.
Bugünkü CHP yönetimi, Gazi Mustafa Kemal’in hatıra ve emanetleriyle yollarını kapanmamak üzere ayırmıştır.
Bugünkü CHP yönetimi, PKK’yla ittifak tüneline girmiş, HDP’yle bölücülüğün gergefinde işlenmiştir.
İP ise bunların proje süsüne, zillet mezesine dönüşmüştür.
Değerli Arkadaşlarım,
10 Ekim 2021 Pazar günü, Suriye’nin Azez’e bağlı Mare ilçesinden gelen acı bir haberle sarsıldık.
Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi’nde vatan evlatlarımız şehit düştüler.
PKK/YPG’li teröristler tarafından Tel Rıfat’tan fırlatılan tanksavar roketler kahraman özel hareket polislerimize isabet etmiştir.
Partimizin Adıyaman Merkez İlçe Başkanı Mehmet Doğan arkadaşımızın evladı Fatih Doğan kardeşimizle Elazığlı Cihat Şahin kardeşimiz maalesef şehit düşmüş, iki kahraman özel harekat polisimiz de yaralanmıştır.
Yine geçtiğimiz Perşembe günü, Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi’nde hainler tarafından yapılan hunhar saldırıda Samsunlu Deniz Piyade Sözleşmeli Erimiz Tayfun Özköse şehit olmuştur.
Elbette acımız büyüktür, ama sorulacak hesabımız da büyüktür.
Kahraman kardeşlerimin şehadetleri mübarek olsun.
Allah rahmetiyle muamele etsin inşallah.
Ailelerinin, silah ve mesai arkadaşlarının, milletimizin ve hepimizin başı sağ olsun.
Ayrıca şu anda tedavi altında tutulan kardeşlerime de şifalar diliyorum.
Kılıçdaroğlu taziye mesajı yayınlamıştır, ne var ki özne yoktur, saldırıyı kimin yaptığına dair en ufak bir ibare görülmemektedir.
Sayın Kılıçdaroğlu, ‘onlar bize mi saldıracaklar’ dediğin PKK/YPG’li şerefsizler vatan evlatlarının kanına girmişlerdir.
Korkma itiraf et, PKK’ya tek bir laf et, kaygılanma, bu seni sadece ve sadece insan yapar, milletimizin derdiyle dertlenen bir siyasetçi yapar.
CHP böyle de, HDP nasıl peki?
Özellikle iki gündür takip ediyorum, YPG/PKK’yı kınayan tek bir mesajlarını duymadım, aranızda duyanınız oldu mu?
Milli acılarımızı paylaşan numune de olsa tek bir açıklamalarına şahit olanınız var mı?
Kitabın ortasından konuşuyorum, HDP’yle ortaklık, şehitlerimizin kanının, analarımızın gözyaşlarının dökülmesine alçakça hizmettir.
HDP’yle gelecek planlamak, siyaset denkleminde buluşmak Türk milletini kundaklamak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü kurcalamaktır.
CHP ile İP işte böylesi bir tezgahın gönüllü müdavimleridir.
Bunlar yüz karasıdır, yürek sızıdır, demokrasi infazcısıdır.
Pazar günü gerçekleştirdiğimiz “Analar-Bacılar Kurultay”ında HDP’nin kapatılmasına yönelik ifadelerim, emperyalizmin ve terörizmin maşalarını anlaşılan epey rahatsız etmiş.
Halbuki rahatsız olmasalar üzülürdüm, kendi kendime durum musahabesi yapardım.
Onları yalnızca rahatsız etmeyeceğiz, iki dünyada da ellerimizle yakalarından tutacağız.
Bana cevap vermişler ve demişler ki: “Açılmamak üzere kapatman gereken senin kin ve nefret kusan ağzındır.”
Siz bunu gidin de HDP’nin Diyarbakır İl Başkanlığı’nın önünde evlat nöbetine giren cesur analara söyleyin de görelim.
Bu bölücü ahmaklar nerede yaşıyorlar, hadiselere nereden bakıyorlar bilemiyorum, ama benim ağzımı kapatacak bir babayiğit henüz anasının karnından doğmadı.
Kapanması ve kapatılması gereken terörün siyaset uzantısıdır.
Şehitlerimizin kanlılarına sessiz kalırsak, canilerin suikastlarını alttan alırsak, bölücü ve terör faaliyetlerini aman sen de diyerek görmezden gelirsek, onurumuzla birlikte şerefimizi kaybetmiş oluruz.
Biz şehitlerin hesabını soracak millet iradesinin temsilcileriyiz.
Biz ihanetin kafasını ezecek, milli varlığımıza ve egemenlik haklarımıza can pahasına sahip çıkacak millet kudretiyiz.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Biz Cumhur İttifakı’yız.
Herkes şerefi kadar, ederi kadar, haysiyet ve namusu kadar konuşursa, karşımızda siyasi bölücülerden, terör işbirlikçilerden ağzını açıp da bir sey söylemeye kimsenin hakkı olamaz.
PKK/YPG tanksavar kullanıyor, güdümlü füze kullanıyor, envaı çeşit ve teknolojik düzeyi yüksek silahlara sahip bulunuyor.
Bu silahları hangi odaklar veriyor?
Teröristleri kimler eğitiyor, kimler donatıyor, hangi dost ve müttefik görünümlü ülkeler silahlandırıp üzerimize kışkırtıyor?
ABD yönetimi, Türkiye’nin Suriye’deki varlığını ulusal çıkarı için olağanüstü tehdit olarak değerlendiriyormuş.
Biliniz ki, karşımızdaki terazi milli sıkleti çekemez, artık böyle gelse de bu şekilde gidemez.
Müttefik olduğumuz bir ülkenin PKK kamplarında aradığı nedir?
Suriye’nin kuzey doğusunda yaptıkları nasıl izah edilmelidir?
Tehdidin adını doğru koymak geldiğimiz bu aşamada zorunluluktur.
Tehdit Türkiye’nin Suriye’deki varlığı değil, ABD’nin cinayet planları, ihanet senaryoları, terör örgütüyle eylem ve emel birlikteliği içine girmesidir.
Buna dostluk diyen varsa beri gelsin, böyle dostluk düşman başınadır.
Biraz önce de temas ettiğim gibi, milli devleti ve milli hassasiyetleri köreltmek için bir kampanya devrededir ve bu çerçevede ABD operasyon üstüne operasyon yapmaktadır.
Mızrağın çuvala sığması mümkün değildir.
ABD’nin besili canavarı DEAŞ, 8 Ekim Cuma günü, Afganistan’ın Kunduz vilayetindeki bir camiye dehşet veren bombalı saldırıda bulunmuş, çok sayıda din kardeşimizi katletmiş ve yaralamıştır.
Bu kanlı olay Afganistan’ın henüz durulmamış ve dengeye kavuşmamış devlet ve toplum hayatını çok ciddi ölçülerde sarsmıştır.
Dost ve kardeş ülke Afganistan’a taziyelerimi iletiyor, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum.
Camiye bomba atmak inanılması mümkün olmayan ve ifadesi bulunamayacak bir vandallık, bir şeytanlıktır.
ABD yönetimi, Türkiye’nin DEAŞ’la mücadeleye zarar verdiğini ileri sürüyor.
Bu haksız ve hasmane iddianın ne denli asılsız, ne kadar temelsiz olduğunu en iyi onlar biliyor.
Biliyorlar, ama itiraf edemiyorlar, çünkü işlerine öyle gelmiyor.
NATO üyesi olup DEAŞ’a karşı en çok mücadele veren, en çok bedel ödeyen ülke Türkiye’dir.
PKK’ya silah veren bellidir, Mehmetlerimizin, polislerimizin şehadetine çanak tutanlar bellidir.
DEAŞ’ı, YPG’yi, PKK’yı kiralık tetikçi olarak kullananlar gün gibi karşımızdadır.
Ve bunların dost olması, müttefiklik söylemleri eşyanın tabiatına aykırıdır.
Dost dediklerimiz, adam olacak, mert olacak, hesapsız olacak, saygılı olacak, onurlu olacak, dürüst olacak, kendi çıkarlarını kolladıkları kadar bizim de çıkarlarımızı kollayacaklar.
Terörle mücadelemizin önüne kim bariyer dikiyorsa, yolumuza kimler hendek kazıyorsa, egemenlik haklarımıza kim diş biliyor ve hançer sallıyorsa, işte onlar Türklüğün varlığına, Türkiye’nin bin yıllık kardeşlik müktesebatına kuyu kazan, Anadolu’dan çıkarılmamızın düşünü kuran ehli saliptir, öyle ki şehadet pahasına da olsa alayına birden direnmek farz-ı kifayedir, boynumuzun yegane borcudur.
Değerli Arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket, herkesin istediği ve arzuladığı gibi tanımlayabileceği, bir şablona sokabileceği bir parti değildir.
Partimizin şerefli siyasi geçmişi, değişmeyen ilke ve inançları, kırılmaya uğramadan bugünlere taşınan siyasi çizgisi aziz milletimiz tarafından çok iyi bilinmektedir.
Bizim devletle, Cumhuriyetle, milletle ve ortak değerlerle hiçbir devirde sorunumuz olmamıştır.
Bunlara yönelik tehdit ve tehlikelerle ise her zaman sorunumuz olmuştur, bundan böyle de olacaktır.
Biz bu hüviyetimizle alnı açık, başı dik olarak büyük Türk milletinin hizmetindeyiz.
Türkiye’nin sorunlarına bakış açımızı ve hareket tarzımızı belirleyen temel düşüncelerin kaynağı budur.
Bu konularda hiç kimsenin rehberliğine, uyarısına veya yol göstericiliğine ihtiyacımız yoktur.
Değerleri çatıştırarak siyasi geleceğini kurtarmaya çalışanların, cepheleşmeleri siyasi varlık sebebi olarak görenlerin ve gerilim ortamından beslenenlerin şu hususu çok iyi anlamaları gerekmektedir:
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin milli birliğinin, toplumsal huzurunun, dayanışma ruhunun temel harcı, en emin güvencesidir.
Türkiye’yi kamplara ayırarak çatışma ortamına davetiye çıkaranlara geçit vermeyecek yegâne siyasi güç Milliyetçi Hareket Partisi ile yaprağın dahi kımıldamadığı en ağır ve ümitsiz şartlarda fikri namus imtihanından şerefle geçmiş olan Türk milliyetçileridir.
Gelişmeler, geçmişte yaşanmış olan kısır ve gergin tartışmaların önümüzdeki dönemde yoğunlaşacağının işaretlerini vermektedir.
Biz bu tartışmalara Cumhur İttifakı olarak karşı koyacağız.
Türkiye’de, etnik bölücülüğe statü ve kimlik kazandırmak maksadıyla devreye giren zillet ittifakının hesaplarını elbette tarumar edeceğiz.
Anadilde eğitim,
Devlet yapısının yeni esaslara bağlanması,
Anayasal teminat altında yeni bir ortaklık devleti kurulması,
Türkiye’nin idari yapısının yeniden düzenlenmesi,
Genel siyasi af ve İmralı canisine özgürlük talepleri,
Etnik kimliklerle bölücü siyasetin kızışması ve yoğunlaşması karşısında Cumhur İttifakı olarak tek nefes, tek bilek, tek yürek olacağız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlığı üzerinden polemik yaparak, yalan ve tezviratları yayarak aşağıların da aşağısına düşenlere and olsun itibar etmeyeceğiz.
Bugün Türkiye’nin karşısına çıkartılan güvenlik ve bölücülük sorunu, özü itibariyle bir demokratik hak talebi, bireysel özgürlük, çoğulcu demokrasi ve siyasal katılım sorunu değildir.
Bu sorun, etnik bölünmeyi amaçlayan silahlı terör sorunudur.
Türkiye’de farklı kökene mensup vatandaşlarımızın tümünü kapsayan bir sorun değil, tahrik ve terörün beslediği bir siyasi ayrılıkçılık sorunudur.
Bölücü mihrakların nihai hedefi, Türk milletinin kardeşliği, devletin kuruluş esasları, siyasi yapısı, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüdür.
Çok kültürlülük, mozaik edebiyatı, Anayasal yurtseverlik, demokratikleşmenin ve çağdaşlaşmanın gereği gibi klişeler, bu hain emellerin maskesi, bölücülük ticaretinin ambalajlarıdır.
Bu gerçekler ortadayken, etnik bölücülük ve siyasi ayrılıkçılık sorununa, meşru bir kimlik, hak ve özgürlük sorunu etiketinin yapıştırılmasının yegane amacı, sorunun bu şekilde tanımından hareketle çözüm esaslarının da siyasi bir zemine oturtulmasıdır.
Yapılmak istenen, etnik bölücülüğün siyasi bir sorun olarak siyasi süreçlerle çözümü için uygun bir ortam yaratılması, bunun siyasi ve toplumsal altyapısının hazırlanmasıdır.
Bu siyasi senaryonun sahneye konulması mümkün olabilirse, PKK’nın siyasi talepleri ve eylem planı, bu süreçte demokratik ittifak platformu haline getirilecektir.
CHP’nin hedefi budur, İP’in hedefi budur, HDP’nin hedefi budur, siyasi hayatı döneklikle geçenlerin gayeleri budur.
Devletimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde verilen muhteşem bir bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi ile aziz milletimizin iradesiyle kurulmuştur.
Büyük milletimizin değer ve ülküleri ise 98 yıl boyunca varlığında ruh ve anlam bulduğu Cumhuriyetimizin himayesi ve koruması altında şekillenmiş ve yükselmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’de birlik ve beraberlik içerisinde toplumsal barışın, refahın, huzurun ve güven ortamının kalıcı olarak tesis edilmesini arzulamaktadır.
Bu hedefe ise demokratik rejimin bütün kurum ve kuralları ile sağlıklı işleyebilmesi şartıyla, demokrasiyi özümsemiş bir kavrayışla, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vasıtasıyla ulaşılacağına inanıyoruz.
Milletin temsili ve devletin korunmasında, bu iki vazgeçilmez değerin birbirini tamamlayarak mutabakatında üzerine düşen her sorumluluğu yerine getirmeye kararlı olan Cumhur İttifakı için yüksek hedeflere ulaşmak bir milli görev ve vatan borcudur.
Hiç kimse boş yere hayal kurmasın, boşuna heveslenmesin.
Bu millet biziz, bu devlet biziz, bu vatan biziz, istikbalin mimarı da bizler olacağız.
Türkiye’nin geleceğinin en büyük teminatı, cepheleşme, kamplaşma ve kutuplaşmalara son vermek, terörün kökünü kazımak, ortak milli ve manevi değerler etrafında birleşmek, kenetlenmek ve kucaklaşmaktır.
Bizim gönlümüzde herkese yer vardır.
Bizim muhabbetimiz her insanımızı kavramaya ve kuşatmaya yetecektir.
Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğini her mülahazanın üstünde tutuyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruluş ilkeleri, siyasi yapısı ve milli ve manevi değerleriyle sonsuza kadar yaşatmaya ve bu uğurda gerekiyorsa her bedeli seve seve ödemeye hazırız, buna da yeminliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle muhterem heyetinizi hürmetle selamlıyor, Meclis çalışmalarınızda üstün başarılar diliyorum."
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.