İsrail, emperyalizmin ağa abası ABD himayesinde Gazze’yi vuruyor ama dünya bu insanlık dramı
karşısında suskunluğunu koruyor.
Ölüm,sürgün, soykırım temasıyla vizyona konan bu film,İsrail ve Amerika’nın Gazze topraklarına
çökmesiyle son bulacak gibi.
Gaye,Orta Doğu bataklığını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmek olsa da buna
dur diyecek bir güç hali hazırda yok.
Denge üstüne kurulu iki kutuplu dünya (ABD-SSCB) düzeninden farklı olarak, tek kutuplu yeni bir
dünya düzeni kurulmak isteniyor.
SSCB yıkıldıktan sonra yerine ikame olan Rusya’da, ABD gibi çıkar amaçlı küresel bir güç olmaya
evrilince zaten olanlar oldu!
Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi ulvi değerlerin rafa kalkması yetmezmiş gibi geçer akçe
haline gelen milliyetçiliğin yaygınlaşmasıyla, demokrasi, adalet, hak ve özgürlükler bağlamında
çöküş kaçınılmaz oldu.
Peki bu çöküşün sorumlusu kim ya da kimler?
Naçizane fikrim bu çöküşe kaynak sağlayan iki damar olduğu yönünde!
Biri,AB ülkelerinde ABD eksenli politikalara dümen kıran Olaf Scholz ve Viktor Orban gibi liderler
diğeri ise AB’yi Hristiyan kulübü görmekle vahşi kapitalizme alan açan dünyanın dört bir yanında
konuşlanış milliyetçi-ulusalcı çevreler!
Başta ABD olmak üzere Rusya ve Çin gibi emperyalist ülkeler, Avrupa Birliği’nin ülke halklarına
sunduğu refah harcamalarını kısma ve zamanla ortadan kaldırma çabası içindeler.
2 Dünya savaşı sonrası refah devlet vurgusu kapitalizmin demokratikleşmesi olarak algılanmış
olsa da küreselleşen kapitalizm neoliberal politikalara yönelmeye başladı.
NATO üyesi ülkeler, toplumsal refahı gözeten politikalar üreteceklerine sözde Rusya tehdidini
bahane ederek askeri harcamaları arttırma kararları alıyorlar.
Oysa “Rusya’nın Askeri Harcaması, NATO üyesi ülkelerin üç de biri bile değil, üstelik ABD hariç!”
Zora düştükçe dünyayı yıkıma sürükleyen emperyalistlere karşı demokrasiden ve özgürlükten
yana olan halklar ortak hareket etmelidirler.
Bu nedenle yaşanabilir bir dünyanın teminatı olacak güçlü kurumlara ihtiyacın hayati öneme
sahip olduğu şu günlerde Avrupa Birliği’ni görmezden gelmek akıl tutulması olsa gerek!
Maalesef bu akıl tutulması, farklı coğrafyalardaki krizler karşısında AB’ni kendini koruma ve bu
krizlere karşı pozisyon alma noktasında zorluyor.
Ne yazık ki Atatürk Türkiye’si de bu çağdaşlık projesinde yer alamadı çünkü insan hakları ihlalleri
ve hukukun üstünlüğü gibi hayati meseleler hiç eksil olmadı.
Bu noksanlıkları gidermekte kılını kıpırdatmayan AKP ve diğer milliyetçi-ulusalcı partiler, Avrupa
Birliği’ni halkın duygularını sömürmenin aracı haline getirdiler.
AB’nin güç kaybını emperyalizmin gerilemesi olarak gören bu milliyetçi dalga, dünya da olduğu
gibi Türkiye’de de projenin el freni oldu.
İçe kapanan toplumların hali ortada olduğuna göre mevcutta ısrar etmek, emperyalist güçlere
hizmetten öte bir anlam taşımıyor, olamaya da devam ediyor.
Bu nedenle, köklü eksen değişikliğine duyulan ihtiyacın idraki, dünyanın seyrini müspet yönde
değişmesine yeteceğine göre yanlış da ısrar etmek halklara yapılacak büyük kötülük olur.
Hasan TEMEL

