Dünyanın gözü şu anda çok katmanlı ve yoğun bir insani ve politik krizde: Gazze Şeridi, Batı Şeria, işgal, yerinden edilme, silahlı çatışma… Bu çerçevede gelen bir gerçek var ki artık görmezden gelinemiyor: bu kriz yalnızca Orta Doğu’nun problemi değil, aynı zamanda küresel kültür-endüstrisinin, hatta özellikle Hollywood’un meselesi hâline geldi. Örnek olarak ABD'li ünlü oyuncu Angelina Jolie, Sınır Tanımayan Doktorların (MSF) "Gazze, Filistinliler ve onlara yardıma gelenler için toplu mezara dönüştü." içerikli gönderisini paylaştı. ABD'nin Los Angeles kentinde düzenlenen törende 77. Primetime Emmy Ödülleri sahiplerini bulurken, ödül kazanan Yahudi aktrist Hannah Einbinder, konuşmasını "Filistin'e özgürlük" çağrısıyla tamamladı. Bunların örneklerini çoğaltabiliriz. Vicdanı olan her insanın yapması gerekeni yaparak, sessiz kalmıyorlar. İnsanlık artık bu katliama daha fazla seyirci kalamadı.  İşte yıllardır durdurulmaya, duyurulmaya çalışılan zulmü, bütün dünya şu iki durumdan dolayı kabul etmiş durumda! Peygamber efendimizin bir hadisinde şöyle ifade ediyor: "Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle buğzetsin, bu imanın en zayıf derecesidir." Hz. Ali'nin de şu sözü bu noktada anlamlı: "Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun."   Kültür endüstrisinin ve söylemin dönüşümü Hollywood, salt eğlence üretimi yapan bir mekan değil; aynı zamanda dünyanın gördüklerini, hatırladıklarını, değerlediklerini şekillendiren sözler üretir. Bu bağlamda, Filistin meselesi, artık  Hollywood cephesinde “yok sayılamayacak” bir gündem haline gelmiş durumda. Artık, film emekçileri ve oyuncuların kurumların işgal ya da insan hakları ihlalleriyle ilişkisi olduğu iddialarına karşı protesto mektupları yayımlaması, ödül törenlerinde protesto söylemleri dikkat çekiyor. . Hollywood’un bakışı değişiyor; sahnede daha önce tabu sayılan ya da “çok hassas” görülen konular artık açıkça tartışılıyor, sanatçılar seslerini yükseltmeye başladı. Bu da endüstrinin “etkisiz gözlemci” olmaktan çıkıp “aktif taraf” hâline gelmesi anlamına geliyor. Neden tam da şimdi? – Bir yandan medya ve sosyal medya aracılığıyla çatışmanın görüntüleri, insan hikâyeleri, sivil kayıplar daha görünür hâle geldi. – Öte yandan kültürel üretimin olan sinema, tv, dijital içerik mecralarının siyasi/etik sorumluluğu konusunda kamuoyu duyarlılığı yükseldi. – Ayrıca Hollywood’un uluslararası karakteri: Bu bir Amerikan iç olayı değil; küresel izleyicileri, global sermayeyi, uluslararası festivalleri ilgilendiriyor. Hollywood’un sessiz kaldığı seçenek artık sürdürülemez Eski dönemde Hollywood için “konuyu görmezden gelmek”, “tarafsız kalmak” mümkün olabilirdi. Ama şimdi yükümlülük değişti: Küresel izleyicinin, sanatçının, festivallerin ve dağıtımcıların gözünde sessizlik, bir tür tutarsızlık haline gelmiş durumda. Örneğin, Hollywood yapımlarının Filistinli karakterleri, hikâyeleri ya da perspektifleri nasıl ele aldığı, hangi sesleri duyurduğu ya da duyurmadığı daha çok sorgulanıyor. Sonuç Filistin meselesi artık Hollywood’un değil sadece “yarınki haberler” ya da “uluslararası siyaset” kategorisinin çok ötesinde. O, kültür endüstrisinin, hikâye anlatıcılığının, sanatın ve ticaretin kesişim noktasında duruyor. Bu yüzden, Hollywood açısından da “bir sorun” olmanın ötesinde bir “sorumluluk” halini aldı. Sonuç olarak: Filistin artık yalnızca Filistinlilerin meselesi değil. O, global kültürün sinema, dizi dünyasının, biz izleyicilerin de meselesi. Hollywood da artık seyirci konumunda değil  bu hikâyenin bir parçası. Son olarak Aralarında Billie Eilish, Cillian Murphy, Joaquin Phoenix ve Javier Bardem'in de bulunduğu çok sayıda sanatçı, Filistin'e destek çağrısı yaptı.